PKK lideri Abdullah Öcalan hakkındaki sözleri nedeniyle tutuklanan TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, kendisi hakkında, “İmamoğlu’na yakın bir isim haline dönüşmüş” diyen gazeteci Fatih Altaylı‘ya yanıt verdi. İddiayı yalanlayan Yanardağ, “Ben ne de bağımsız bir medya kuruluşu olarak Tele 1 bir siyasal partinin örgüt içi mücadelesinde, bu rekabet tüm ülkeyi ilgilendirse de, taraf olmayı doğru bulmam/bulmayız” ifadelerini kullandı.
Yanardağ’ın yazısından ilgili bölüm şöyle:
“Fatih Altaylı, Youtube kanalından yaptığı son programlarından birinde benim tutuklanmamı ele almış. Aynı zamanda yazdı mı bilmiyorum. Çünkü cezaevinde internet medyasını izleyemiyoruz. Arkadaşların getirdiği konuya ilişkin haber çıktılarından okudum ve öğrendim. Baştan belirteyim; bu nedenle bilgilerim eksik olabilir. Bu kayıtla yazıyorum.
Fatih Altaylı, bir gazetecilik faaliyetinden ötürü (televizyon programındaki yorumlarım) haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanmamı eleştirerek kınamış ve derhal serbest bırakılmam gerektiğini söylemiş ve sanırım yazmış. Dahası bir dönem ‘Yetmez ama evet’ kampanyasının önde gelen isimlerinden olan ve AKP-Cemaat iktidarına destek veren Sezen Aksu’nun benim hakkımda açtığı tazminat davası ve başlattığı haciz girişimi nedeniyle de eleştirmiş. Cezaevinde bulunan bir gazetecide tazminat istenmesini ve haciz işlemi başlatmasını, üstelik miktarı 30 binden 100 bine çıkarmasını ayıplamış. Altaylı Sezen Aksu’dan davayı geri çekmesi gerektiğini söylemiş. Sağ olsun.
Sanatçı Sezen Aksu, AKP iktidarının ‘açılım’ siyasetini eleştirenlere hakaret etmiş; ben de ona tepki göstermişimdir. Dava açmasının nedeni budur. Öncelikle Fatih Altaylı’ya gösterdiği dayanışma ve verdiği destek nedeniyle çok teşekkür ediyorum. Böyle günlerde, hele Silivri’de demir parmaklıklar ardındaysanız bu tip dayanışma örnekleri çok daha değerli oluyor. Unutulmuyor.
“Tartışmamız Abdülhamit konusuydu”
Fatih’in dediği gibi birbirimizi yaklaşık 40 yıldır tanırız. Aramızda sert yazılı tartışmalar da oldu. Ama sanırım tartışma konusunu yanlış hatırlıyor; ben onu Kemal Kılıçdaroğlu nedeniyle eleştirmedim. Yani CHP liderini savunmak için Altaylı ile tartışmadım. Tartışmamız Abdülhamit konusundaydı. Tekrar göz atarsa kendisi de görecektir. Fatih Altaylı bu vesile ile otaya bir iddia atıyor; benim daha önce Kılıçdaroğlu yanlısı olduğum halde, anlamadığı ya da bilmediği nedenlerle Ekrem İmamoğlu’nu desteklemeye başladığımı söylüyor. Bu iddia neye, hangi veriye dayanıyor bilmiyorum, ama doğru değil. Çünkü ne ben ne de bağımsız bir medya kuruluşu olarak Tele 1 bir siyasal partinin örgüt içi mücadelesinde, bu rekabet tüm ülkeyi ilgilendirse de, taraf olmayı doğru bulmam/bulmayız.
Gazetelerin ve televizyonların siyasal tercihleri ve felsefi seçimleri olur. Her medya kuruluşunun doğru ya da yanlış, tutarlı veya tutarsız bir yayın politikası vardır. Olmalıdır da. Çünkü gazetecilik özünde bir siyasal meslektir. Siyaset bu mesleğin en önemli ve temel çalışma alanıdır.
Dolayısıyla bir gazetecinin de felsefi bir tercihi ve siyasal bir tavrının olması son derece doğaldır. Ancak, yorum ve analiz özgür olmakla birlikte haberin objektif ve tarafsız olması mutlak kuraldır. Bu ülke, tartışılmaz bir etik gazetecilik değeri ve ölçüsüdür. Arada diyalektik bir ilişki vardır. Bilindiği gibi Batı’da birçok gazete ve televizyon kanalı, seçim dönemlerinde hangi partiyi ya da lideri destekleyeceklerini, gerekçeleriyle birlikte ilan ederler. Kimse de onların haberlerinin objektif olup olmayacağı konusunda kuşku duymaz. Burada önemli olan gerçeğe sadakattir. Haberi eğip bükmeden, bilgiyi karartmadan izleyiciye, halka ulaştırmaktır.
Bu anlamda ben ve Tele 1 14-28 Mayıs seçimlerinde demokratik bloka (Millet İttifakı) ve Kılıçdaroğlu’na destek vereceğimizi gerekçeleriyle ilan ettik. Ancak, bilenler bilir, eleştirilerimizi geri çekmeyeceğimizi de söyledik. Öyle de yaptık, birçok konuda da eleştirmeye devam ettik. Ülke İslamcı, faşist bir totaliter rejime sürükleniyordu. Bu değerlendirmenin gereğini yaptık. Doğru davrandığımız ortada.
Ancak bu tutum ne benim ne de Tele 1’in ilanihaye Kılıçdaroğlucu olduğumuz anlamına gelmiyordu. Biz doğru ya da yanlış bulduğumuz bir siyasal tutumu ve oluşumu destekliyor veya eleştiriyor ve mücadele ediyorduk, o kadar. Yaptığımız her şey gazetecilik sınırları içindedir.
Bu bağlamda, şimdi de Ekrem İmamoğlu yanlısı ya da karşısında değiliz. Biz bütün taraflara eşit uzaklık ya da yakınlıkta olmaya özen gösteriyoruz. Süreci bir gazeteci, bir siyasal gözlemci, yorumcu ve analist olarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Görüşlerimizi paylaşıyoruz. CHP’deki değişim sürecine ilişkin görüşlerimizi ve eleştirilerimizi ifade ediyoruz. Kuşkusuz CHP’deki ‘değişim’ tartışmalarına ve sürecine ilişkin özgün görüşlerimiz ve bir tavrımız var. Öncelikle bu değişim tartışmalarının yönünün ve kapsamının belirsiz olduğunu, ideolojik bir oylamanın bulunmadığını, CHP’nin sağa savrulduğunu vb. ileri sürdüğümüz görüşlerimizi her vesile ile ortaya koyduk.
Ancak, gerek Tele1’deki programlarda gerekse yazılarımda hiçbir zaman Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu’nu, bu iç mücadelede, birbirine karşı desteklediğime veya desteklediğimize ilişkin tek bir ifade yoktur. Tam tersine, her iki kanadı da eleştirdiğim programlarım yazılarım daha çoktur. Elbette olum bulduğum gelişme ya da tutumlara da işaret ettik ve destek verdik. Bu tutumum devam ediyor. Kalbi solda tan bağımsız bir gazeteci olarak tutumum budur, arz ederim.”